Gaziosmanpaşa Masaj Salonu – Masör Ece
GaziosmanpaÅŸa Masaj Salonu
GaziosmanpaÅŸa Masaj Salonu onların gözünde, bir devlet okulu, lisanslı bir genelevden farksızdı. Ayrıca, felsefe öğreniminin, terbiye yönünden ruhu çökerttiÄŸini de söylemeyi unutmadılar anneme. Sorbonne’da bir yıl okudum mu, bende ne din kalacaktı, ne iman. Annem üzüldü. Klasik edebiyatı bitirmem daha geniÅŸ olanaklar saÄŸlayacağı —en azından babam bu ÅŸekilde düşünüyordu— ve Zaza derslerden bir kısmına girebileceÄŸi için, felsefeyi, edebiyat adına feda ettim. Yalnız, bir lisede öğretmen olmakta kararlıydım hâlâ. Aman ne büyük bir skandal! On bir yıl vaiz dinle, on bir yıl titizlikle iÅŸlesinler seni, on bir yıl beynini yıkasınlar, besle kargayı oysun gaslınü örneÄŸi sen tut bir lisede öğretmenlik meydana getirmeye kalk.
GaziosmanpaÅŸa Masaj Salonu bir kayıtsızlıkla okuyordum öğretmenlerimin gözlerinde beni iyi mi nankör, nasıl beÅŸ para etmez, nasıl bir hain olarak görmüş olduklerini. Åžeytanın pençesine düşmüştüm onlara nazaran. Temmuzda matematik ve felsefeden geçtim. Tre’court’un öğrettikleri öylesine yetersizdi ki, onun 16 vereceÄŸi sınavdan, güçlükle bir 11 kopararak kurtuldum. Bu açığı, fen sınavlarında kapadım. Sözlülere girmemden bir akÅŸam önce, babam Theâtre de Dix-Heures’e götürdü beni. Dorin’i, Colline’i, Noel-Noel’i seyrettim. Çok eÄŸlendim. Cours Desir’den kurtulduÄŸuma ne kadar da çok seviniyordum! Oysa birkaç gün sonrasında, evde yalnızken, tuhaf bir huzursuzluk çöktü üstüme. Salonun ortasında durdum. Bir baÅŸka gezegene gitmiÅŸim gibi, yapayalnız buluyordum kendimi. BoÅŸluktaydım. Ne akrabalarım, ne arkadaÅŸlarım, ne bir baÄŸlantı, ne bir umut! Gönlüm ölmüştü ve dünya bomboÅŸtu. Böylesi bir boÅŸluk doldurulabilir miydi hiç? Korkuyordum. Sonrasında, zaman yine akmaya baÅŸladı.
GaziosmanpaÅŸa Masaj Salonu
GaziosmanpaÅŸa Masaj Salonu tam anlamıyla baÅŸarısızlığa uÄŸradığı, sıfıra sıfır elde var sıfır bir yönü vardı. OkuduÄŸum onca kitaba karşın, hâlâ toydum. On altı yaşımdayken, büyük teyzelerimden biri kardeÅŸimle beni Salle Pleyel’e San seyahat diye bir filme götürdü. Beyazperde tıklım tıklım doluydu. Arkada, ayakta durmak zorunda kaldık, ince yün mantomun üzerinde bir el gezinmeye baÅŸladı. Oramı buramı yokluyordu. Bir yankesici diye düşünerek, sıkı sıkıya çantama sarıldım. Eller üzerimde dolaÅŸmaya devam ediyordu: garip, anlam ifade etmeyen bir ÅŸeydi bu. Ne yapacağımı, ne diyeceÄŸimi bilemedim: Öylece durdum. Film bitip de ışıklar yandığı süre, kahverengiler giymiÅŸ bir adam, sırıtarak beni arkadaÅŸlarına gösterdi; arkadaşı da sırıttı.
Bana gülüyorlar, alay ediyorlardı; niçin? Hiçbir ÅŸey anlamamıştım olup bitenlerden. Kısa bir süre sonrasında, ÅŸimdi kim bulunduÄŸunu anımsamıyorum, biri beni Saint-Sulpice’in yakınındaki kitapçıya gönderdi. Bir kilisenin gençlik kolu için kitap alacaktım. Çekingen, san saçlı, siyah önlük giymiÅŸ bir genç tezgâhtar yaklaÅŸtı, kibarca ne istediÄŸimi sordu. Dükkânın arka tarafına doÄŸru gitti, bana gelmemi iÅŸaret etti. Gittim, yanında durdum. Önlüğünü açtı. Pembe, dimdik bir ÅŸey gösterdi. Yüzünde aslabir anlam yoktu. Bir an olduÄŸum yere çakılmış gibi kaldım. Sonra topuklarımın üzerinde dönüp, arkama bakmadan firar ettim. Tezgâhtarın bu saçma davranışı, Odeon’da seyrettiÄŸimiz Charles Vl’nın delilik sahnesinden daha azca tedirgin etmiÅŸti beni. Ne var ki, bu vaka, hiç beklemediÄŸim anda en garip ÅŸeylerle karşılaÅŸabileceÄŸimi örnekledi bana. O günden sonra, ister bir dükkânda olsun, ister metro istasyonunda olsun, ne zaman bir erkekle yalnız kalsam, hep bir endiÅŸe duydum. Felsefe kurslarım baÅŸlayacağı sırada, Madam Mabille, dans dersi almam için annemi kandırdı.
Son yorumlar